Öne Çıkan Yayın

BOSNA'DA YAŞAM (AVANTAJLAR / DEZAVANTAJLAR)

İnsanın yabancı ülkede yaşamasının hem avantajları hem de zorlukları var. Öncelikle farklı bir kültürü, farklı bir milleti tanımak cidden...

23 Haziran 2015 Salı

MOSTAR


Bosna yüzölçümü olarak haritada küçücük görününce, her şehre çabucak ulaşılabilir izlenimi vermişti bana. Ancak yollar eski ve hayli dolambaçlı olduğu için, haritada kısacık görünen bir mesafe yola çıktığınızda uzuyor. Saraybosna’dan çıkıp Mostar’a ulaşmamız yol üzerinde uğradığımız Konjic köprüsü gibi birkaç tarihi yerden ötürü iki saati buluyor. Mostar’ın iklimi bile farklı, sabah yola çıktığımızda üşürken, Mostar’da kemiklerimiz ısınıyor.

Görmeden önce internette yaptığım araştırmaları kafamda toparlamaya çalışıyorum. Neretva nehrinin iki yakasını birleştiren Mostar’da savaş öncesinde Hırvatlar nüfusun %20 sini oluştururken, savaş sonrası bu oran %50’ye yaklaşmış. Yani Mostar Hırvat ve Boşnak nüfusunun yarı yarıya denk geldiği bir şehir. 

Boşnakça’da köprü bekçisi, köprüyü yapan anlamlarına gelen Mostar köprüsü, şehri ikiye bölüyor. Çoğu iki etnik gruplu şehir gibi köprünün bir tarafında Hırvatlar diğer tarafında ise Boşnaklar yaşıyor. 1993 yılında acımasızca yıkılan köprünün onarımında Türkiye, İtalya ve diğer bazı Avrupa  ülkelerinin yardımı var.  Üzerinde yürürken her an düşmek korkusu ile etrafa bakamıyorum, çünkü köprünün üzerindeki taşlar cidden kaygan. Zaten köprüyü biraz uzak mesafeden seyretmek daha hoş. Köprünün üzerinden de şehri seyretmek bir başka tabi. Köprünün her iki ucu, tahmin edileceği gibi envai çeşit hediyelik eşyanın satıldığı ufak tefek dükkanlarla dolu. Lavanta torbalarının kokusu eşliğinde, Bosna’ya özgü deri çantalar, şallar, ahşap kutular, süs eşyaları, mermiler ve tabi magnetler hemen hemen her dükkanda görülebiliyor. Ancak ben yine dükkanlara karşı ilgisizim. Gerçekten daha önce hiç görmediğim bir şey bulamıyorum çünkü.

Tuhaf bir keyifsizlik ve endişe sarıyor insanı burada. Doğal olarak gözlerimin önüne yirmi yıl evveli geliyor. Televizyonda yıkılışını an be an izlediğimiz günleri anımsıyorum, korkuyla kaçışan insanları, kurşuna dizilenleri, cesedi sokaklarda sahipsiz kalan savaş kurbanlarını getiriyorum gözümün önüne. Her an her şey yeniden başlayacakmış, bir kıvılcım yine bu güzel şehri, bu güzel ülkeyi cehenneme çevirecekmiş gibi geliyor. Nitekim, köprüye yakın bazı binalarda “War is not over!” (Savaş bitmedi)şeklindeki duvar yazılarını görmek bu hislerimi kuvvetlendiriyor. Kimsenin kimseyi sevmeden yaşadığı bir şehir haline gelmiş Mostar. Hüzün ve korku dolu…


Ancak güzel şeyler de var. Mostar’a her geldiğimizde yaz kış nehre atlayan gençleri seyretmek hoşuma gidiyor. Atlamadan önce izleyicilerden para toplayan gençler bazen bu atlayışı bir mizansen içinde renklendiriyor.

Bu şehir çileğiyle meşhur. Bosna’ya gelene kadar son yıllarda lezzetli çilek yiyemediğimi hatırlıyorum. Ancak acısını burada çıkardık sanırım, hemen her gün birbirinden leziz Mostar çileklerini alıyor, kimi zaman sade kimi zaman da pavlaka(yoğurda benzeyen daha krema kıvamında bir süt ürünü) ile karıştırarak tüketiyoruz. Hatta yolda giderken "şumska" dedikleri dağ çileklerine rastlayıp bir meyveyi taze taze koparıp yemenin keyfini çıkarıyoruz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder