Öne Çıkan Yayın

BOSNA'DA YAŞAM (AVANTAJLAR / DEZAVANTAJLAR)

İnsanın yabancı ülkede yaşamasının hem avantajları hem de zorlukları var. Öncelikle farklı bir kültürü, farklı bir milleti tanımak cidden...

14 Eylül 2016 Çarşamba

BOSNA'DAN AKLIMDA KALANLAR

Eşimin görev süresinin bitmesi nedeniyle Bosna Hersek'e veda ediyoruz. 

İyisi ve kötüsü ile geçen 16 ayın (hadi yaklaşık bir buçuk yıl deyip yuvarlayalım) ardından hatırımda kalanları şöyle bir toparlamak istedim ama sanırım zaman zaman bu sayfayı güncelleyeceğim.

(Bu arada yeni ülkemiz ise Gürcistan. İlgilenenler için Gürcistan'daki gözlemlerime dair blogum: gurcistandahayat.blogspot.com)

Yemyeşil bir doğa, şehrin içinde dahi bolca boş yeşil alan 

Balkonları süsleyen renk renk çiçekler (Sardunya ve petunyası meşhur)

Bir tarafta devasa bloklar, diğer tarafta bahçeli şirin evler
Bunlar da benim balkon çiçeklerim

"Burada nasıl yaşanır?!" dedirten, şehrin taaa en tepelerine kurulmuş müstakil evler

Geniş ve sakin caddeler, etrafı temiz çöp konteynırları

Trafikte ağır ağır seyreden dikkatli şoförler (çoğu diyelim:) Trafik kurallarına riayet eden insanlar

Ülkenin her yerinden fışkıran nehirler

Kireçli de olsa musluktan içilen su (Çaydanlık ve kettle için sürekli limontus kullandım)

Zenica yolundan bir kare
Sarışın ve mavi gözlü çocuklar

Güleryüzlü yaşlılar, soğuk ifadeli ve mesafeli gençler


Birçok araştırmaya göre dünyanın en uzun boylu erkek ve kadınları  http://www.worldatlas.com/articles/countries-with-the-tallest-average-heights.html

Bol makyajlı, dekolteli, feminenliğin cılkını çıkaran kadınlar

İngilizce pratik yapmak için yabancıların Boşnakça öğrenmesini imkansız hale getiren gençler (Size rağmen öğrendim ya, kendime 10 puan!)
Demokrasi mitinginde yanımızda olan Boşnak kardeşlerimizle
Gece-gündüz, hafta içi-hafta sonu tıklım tıklım dolu kafeler ve restoranlar


Kahve için 1 KM ödeyip saatlerce oturan, sohbete doyamayan insanlar

Başçarşı'daki kahve ve çevapi kokuları
100'den fazla çay çeşidi ile Franz&Sophie

Ucuz ve inanılmaz lezzetli etler, ballar ve süt ürünleri

Adım başı Konzum marketleri

Yaz gecelerinin rahatlatan meltemleri


Kışın geçmek bilmeyen sis ve duman, iptal edilen uçak seferleri

Kapalı alanlarda bile fosur fosur içilen sigara

Yeme-içme noktasında nezih mekanların çokluğu ve fiyatların makul oluşu

Ilıca'da Arap turistlerin çokluğu

Başçarşı'da Türk turistlerin çokluğu

Hizmet sektörünün yavaşlığı, garsonların asık suratları, eksik gelen siparişler (Bir yandan da kimse tarafından rahatsız edilmeden saatlerce bir mekanı işgal etme lüksü)

Hediye vermeyi seven dürüst esnaflar (Bu ülkede kazıklanmak zor)

Saatleri tahmin edilemeyen, birbirinden eski troleybüs ve tramvaylar

Sık sık rastalanabilecek Alman kozmetik marketi DM ve çok sayıda Avrupa menşeli ürün

İnanılmaz bir alkol ve sigara tüketimi

Saraybosnalıların kibrinin ve soğukluğunun yanında diğer şehirlerden gelenlerin canayakınlığı ve Anadolu insanına benzerliği

İbrahimi kendi torunu gibi seven ninemiz
Yaşlıların yardımseverliği ve çocuklara olan ilgisi

Sokaklarda, çocuk parklarında dahi öpüşmenin cılkını çıkaran genç çiftler ve bu durumu normal kabul eden dejenere halk

Erkek berberlerinin büyük çoğunluğunun kadın olması (Hatta Başçarşı'da başörtülü berber de gördüm)

Tam yağlı Trakya peyniri ve sele zeytinin yokluğu 

Envai çeşit kaşar peyniri ve süt ürünü(pavlaka, miljeram, kajmak...)

Türk dizilerini çok seven insanlar

Birbirinden leziz ve doğal orman meyveleri

Gramer yapısı hayli karışık bir dil
Ansızın bastıran yağmur sonrası

Ansızın bastırıveren bolca yağmur (E ülke de o yüzden bu kadar yeşil)

Güneşli günlerin dahi gecelerinin serin olması, aynı gün içinde hem terlemek hem üşümek

Bozuk ve virajlı şehirlerarası yollar

Gece 12'de kesilen ve sabah 5'e kadar gelmeyen su (Geldiğinde musluktan püskürmesi de cabası)

İncecik dilimlenmiş isli et ve isli peynir

Burek,çevapi, gulaş, peçenje(kuzu çevirme)

Muazzam bir zenginliğe sahip Zemaljski Muzej (Milli Müze)
Milli Müze
Milli Müze'deki zengin koleksiyondan örnek



Camiler, tertemiz abdesthaneler ve tuvaletler

Namaz sonrası makyaj tazeleyip, saçını tarayan temiz yüzlü kadınlar

Birbirine "selamün aleyküm" demeden geçmeyen Müslümanlar

Yurtdışına kapak atma derdindeki gençler (Bilhassa Almanya)

Kurşun izleriyle dolu binalardan biri
Randevuları son anda sudan bahanelerle iptal eden, canı istemezse iptal ettiğine dair haber dahi vermeyen insanlar

Kurşun izleriyle dolu savaş kokan binalar

İvo Andriç, Meşa Selimoviç, Abdullah Sidran

Ve merhum Bilge Kral Alija İzzetbegoviç...

21 Temmuz 2016 Perşembe

SARAYBOSNA'DA HAYATIN MADDİ BOYUTLARI


İş veya eğitim nedeniyle Bosna'da yaşamayı düşünenlere faydası olması niyetiyle ülkedeki hayatın maddi boyutları hakkında biraz bilgi vermek istiyorum:

En önemli ihtiyaç, başımızı sokacak bir ev... Saraybosna'da evler genellikle eşyaları ile birlikte kiraya veriliyor. Ev sahibi ile anlaşarak evde eksik gördüğünüz eşyayı aldırma şansınız oldukça yüksek. 

Saraybosna'da hem müstakil ev(kuça) hem de apartman daireleri(stan) kiralayabilirsiniz. Bina veya ev ne kadar eski ise ısınma da o kadar problemli. Evler için güvenlik de ayrı bir sorun, hatırlatırım.

Merkezde yani Başçarşı civarında oturmak istiyorsanız daha fazla kira ödemeyi göze almalısınız. Ancak merkeze beş on dakikalık mesafelerde kiralar daha uygun. Toplam 2-3 odalı bir apartman dairesi için fiyat 300-400 KM'den başlıyor. Oda sayısı arttıkça kiranız da artıyor. Biz toplam 4 odalı, 2 tuvaletli, 2 balkonlu ve tam eşyalı apartman dairemize ayda 650 KM ödedik. Evde klimadan, ses sistemine, bulaşık makinesinden şarjlı süpürgeye, çarşaflara havlulara kadar her şey vardı. Elbette bir kadın her zaman eksik bulur, ben yine alacağımı aldım:) 

Gelelim faturalara. Merkezi ısınma sistemi ile ısınıldığı için ayda 130 KM sabit fatura ödedik. Gündüz gayet iyi ısındık ama akşam 11 sularında sistem kapandığı ve sabah 7'ye kadar açılmadığı için gece üşüdük. Elektrik için yaklaşık 50-60 KM, su için 25-30 KM, Tv ve internet içinse 50 KM ödedik. Suyun gece 12-5 arası kesildiğini de bir kez daha sinirle belirtmeliyim.

Yeme içme masrafları kişiye göre değiştiği için aylık bir ücret çıkaramıyorum ama et Türkiye'ye göre çok uygun. Kıymanın kilosu 8 ila 11 KM arasında değişiyor, süt danasının eti ise 16-20KM arası. Sebzeler ve meyveler ise her yerde olduğu gibi sezona göre artıyor azalıyor. Muz, elma ve orman meyveleri daha uygun fiyatlı. Bazen bir haftalık sebze alışverişi ile bir haftalık et alışverişi aynı paraya geliyor. Dışarıda yeme içme fena sayılmaz. Çarşıda herhangi bir restoranda 6-7 KM ödeyerek 10luk cevapi yiyebilir, 2 KM vererek kahvenizi içebilirsiniz. Fikir edinmek için sağ tarafta Hırvat market zinciri Konzum'un kataloğunu görebilirsiniz. (Ben şahsen alkol ve domuz eti satmayan küçük bir marketten alışverişi tercih ediyorum.)

Giyim konusunda Türkiye çok daha fazla alternatif sunuyor. Bosna bu noktada sınırlı imkanlara sahip. Ancak her zaman indirim yakalamak mümkün. (Geçen ay 50KM vererek içi dışı deri çok şık bir ayakkabı buldum)Koton ve Waikiki gibi Türk markaları alışveriş merkezleri içinde mevcut. Koton Türkiye ile aynı fiyata ürün satarken, Waikiki Türkiye'de 10 tl olan ürünü burada 10KM'ye sattığı için pahalıya geliyor. Bunun dışında aradığınız çoğu markayı bulabileceksiniz.

Ulaşım için taksi pahalı değil. Troleybüs ve Tramvay için araç içi bilet 1.8 KM, büfelerden alınan bilet 1.6 KM. Aylık bilet almak isterseniz ayda 53 KM ödüyorsunuz. Öğrenci için aylık bilet 16 KM. Park ücretleri yol kenarlarında saat başı 1 KM, özel yerlerde ise saat başı 2-3 KM. 

Çocuk ve eğitim konusunda bilgim kendi çocuğum yaş grubu ile kısıtlı. Amerikan Koleji sanırım en pahalı eğitim veren kurum, yıllık 25bin dolar. Fransız Koleji 10bin dolar civarı. Bizim İbrahim için düşündüğümüz (Türk iş adamlarının satın aldığı) İsa Beg İshakoviç College ise yıllık 2bin euro. Eğitim dili İngilizce. Yemek için ayda 100 KM daha ödüyorsunuz. 

Yuvalar noktasında pek olumlu yazamayacağım. Ne kadar iyi bir yuva arasak da bulamadık. Biraz mecburiyetten, Müslüman eğitimcilerden oluşan bir yuva seçtik. Amel-i Nour. Aylık ücret 250-300KM arasında değişiyor. Diğer yuvalar da benzer ücret aralığında. Ancak yabancı dilde eğitim verenler 600 KM'den başlıyor. 

Özel ders fiyatları ülkede bir hayli uygun. Saat ücreti 5KM'ye kadar düşebiliyor. Ama o kadar da zalim olmamak lazım. Bir öğretmen en azından saatte 10 KM hak etmeli.


30 Haziran 2016 Perşembe

SARAYBOSNA'DA RAMAZAN

Bosna'daki ikinci Ramazanım ama Ramazan konulu yazımı şimdi yazıyorum. Açık konuşmalıyım, geçen yılın Ramazan ayını ülkeye geleli birkaç ay olmasının da etkisiyle pek olumlu hislerle anlatamazdım. Çünkü ne bizi davet edecek, ne de bizim davet edebileceğimiz insanımız vardı, ne de ben şehre alışabilmiş, bu kutsal ayın şevkle yaşandığı mekanları keşfedebilmiştim. Malum, bu ay inançlı insanlar için hassasiyetle, gayrı müslim nüfus için sıradan bir ay gibi yaşandığı için sokakta, çarşıda, pazarda ve diğer birçok mekanda Ramazanın varlığını duyumsayamamıştım. 

Ne mutlu ki, bu Ramazan beş vakit camileri dolduran kalabalık cemaati, mukabeleleri, teravih zamanı dolup taşan çarşı atmosferini, pide kuyruklarını tarifi imkansız bir keyifle seyrettik ve ruhumuzda etkilerini hissettik. Yakın aile dostlarımız sayesinde orucumuzu sevdiklerimizle birlikte açmanın huzurunu yaşayabildik. Daha doğrusu bu yıl, bakışlarımızı Ramazanın uğradığı alanlara çevirdik. Sanırım bu herkes için, oruç tutmayan ve saygı duymayanlara odaklanıp, hayıflanmaktan çok daha mantıklı ve çok daha faydalı bir tercihtir. 

Şehirde Ramazan ayına mahsus geleneklere ve ilginizi çekecek detaylara gelince:

Hemen hemen her camide günde bir kez mukabele okunuyor. Gazi Hüsrev Bey Camii'nde ise sabah namazından sonra ve ikindi namazından önce olmak üzere iki mukabele var. Maşallah vakit namazlarında mahallemdeki küçük camiler dahi hem erkek hem de kadın cemaat ile dolup taşıyor. Bu resim İstanbul'da pek alışkın olduğum bir manzara değil, seviniyorum.

İftara az vakit kala oluşan pide kuyrukları ve pekaralardan(fırınlar) gelen mis gibi kokular şehirde Ramazan ayının belirgin birer imzası gibi.

İftar vaktini top atarak daha da coşkulu hale getirme geleneği burada da var. 

Oruçlu olduğunuzu anlayan esnaf, kendisi oruç tutmasa bile ufak tefek hediyelerle ikramda bulunmak, işinizi kolaylaştırmak istiyor. (Sanırım biz bu hediye olayına fazla alıştık:))


Boşnaklar gerek evde, gerekse restoranlarda, bizim pidemizin daha küçük ve daha dolgunca versiyonu olan sıcak "somun"u, yine bizim ekşimekli,peynirli yumurtayı andıran "topa" isimli bir ön yemeğe bandırarak oruçlarını açmayı tercih ediyorlar. Limonata her sofrada mutlaka oluyor. Arkasından çorba, ana yemek, salata, tatlı, kahve(artık bu liste ne yazık ki uzayıp gidiyor)ile iftar sofrasını tamamlıyorlar. 

Başçarşı'daki Gazi Hüsrev Bey Camii'nde su ve hurma ile orucunu açıp, boş midenin hafifliği ile namazını kıldıktan sonra mükellef iftar sofrasına oturanların sayısı da hiç az değil. Biz de çoğu zaman onlardan olduk.

İftar öncesi de iftar sonrası da hep kalabalık olan Başçarşı'da bazı günler meydanda iftarlar düzenleniyor, ilahilerin okunduğu, hocaların sohbetler verdiği programlar tertip ediliyor. Teravih için camilerde yer bulmak için acele etmek gerekiyor, zira Müslümanlar kadınlı erkekli her camiyi dolduruyorlar maşallah. Ramazan ayında ortalık o kadar canlı ki, sahura kadar çarşının kalabalığı hiç eksik olmuyor. 

Gerek yerli gerekse Türkiye'den gelen kurumlar yetimleri ve şehit yakınlarını yalnız bırakmıyor. Düzenlenen iftarların yanısıra kumanyalar dağıtılıyor, fitre ve zekatların gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması için bu kurumlar ellerinden geleni yapıyorlar. 

Ekranlarda da Ramazana özel programları görmek mümkün. Bu yıl anlatılanları biraz olsun anlayabildiğim için mutluyum:)

3 Haziran 2016 Cuma

AYVAZ DEDE ŞENLİKLERİ

Ajvatovica(Ayvatovitsa) Dağı'nda her yıl Haziran ayında düzenlenen Ayvaz Dede şenliklerine geçen yıl gidemeğim için üzülmüştüm, çok şükür bu yıl gitmek nasip oldu. (Lakin Ramazan ayının Haziran'a denk gelmesinden ötürü bu yıl Mayıs ayının son haftasında tertip edildi.) 


Bu sene Bursa Orhangazi Belediyesi'nin katkılarıyla gerçekleşen şenlikte Bosna'nın manevi yönünü keşfetme imkanı bulduğum için şanslıyım. Saraybosna ile şenliğin düzenlendiği bölge arasında dikkate değer farklar olduğunu söyleyebilirim. Hüzünlü bakışlarıyla ve sıcak yüz ifadeleriyle meydanı dolduran insanlar güleryüzlerini biz misafirlerinden esirgemediler. Ellerinde Türkiye ve Bosna bayraklarını hiç usanmadan sallayan ve tekbirler getiren insanlar yakıcı güneşe rağmen mehter marşlarına eşlik edip, semazenlerin gösterilerini şevkle izlediler. Duygu yüklü konuşmalar ve kalpten gelen duaların ardından, cemaat ile kılınan öğle namazı bana daha önce pek sık yaşamadığım eşsiz bir atmosfer sundu doğrusu. 

Displaying 20160529_112435.jpg
Gelelim Boşnak halkın İslam ile tanışmasına vesile olan Ayvaz Dede'ye. Hikayesini birçok kaynakta detaylıca okuyabilirsiniz ama ben kısaca değineyim:

Bir Alp eren dervişi olan Ayvaz Dede, o bölgede yaşayan Bogomil Boşnakların sevgisini ve hürmetini kazanmış bir şahıstır. O dönemde bölgede su sorunu baş gösterir. Suyun bölgeye ulaşmasına engel olan büyük kaya için halk Ayvaz Dede'den dua ister. Kırk gün kırk gece inzivaya çekilen Dede dua ve ibadet ile Allah'a yalvarır ve kırkıncı gün dev kaya yarılır. Bu mucizeden etkilenen Hristiyanlığın Bogomil mezhebine mensup Boşnaklar Müslüman olurlar. İşte bu nedenle bambaşka bir manevi hava içinde kutlanır bu şenlikler. 

Ne yazık ki, komünizm döneminde çok sayıda İslami uygulama gibi bu şenlikler de yasaklanmış. Çok şükür, bilhassa son yıllarda Türkiye'nin büyük destekleriyle çok daha coşkuyla kutlanıyor. 


13 Mayıs 2016 Cuma

SIK SORULAN SORULAR 3

*Aliya İzzetbegoviç çok seviliyor mu?

-Biz Türkiyelilerin en büyük yanılgılarından biri sanırım bu konu. Zannediyoruz ki her yerde Aliya'nın fotoğraflarını göreceğiz, onun sözlerini ve bu ülke için yaptıklarını işiteceğiz. Ama ne yazık ki Bilge Kralı tanımayan Boşnaklar bile var. Türkiye'de hayranı olduğumuz bilge lider, burada tahmin ettiğimiz ölçüde sevilmiyor. Elbette sevenler ve rahmetle ananlar çoğunlukta(genelde dini hassasiyetleri olan insanlar). Ama Boşnak halk arasında onu suçlayanları ve sevmeyenleri görmek bizi üzüyor. Aliya'nın ülkenin bağımsızlığı için bu kadar inat etmemesi durumunda katliamın bu dereceye ulaşmayacağını iddia eden gafiller var. İşin açıkçası bu konuda Aliya'nın "Köle Olmayacağız" isimli eseri yeterli açıklamayı sunuyor o yüzden konuyu derinlemesine incelemek isteyenlere kitabı tavsiye etmekle yetineceğim.

*Bakir İzzetbegoviç için Boşnak halk ne düşünüyor?

-Çok üzülerek belirtmeliyim ki, sevene ve takdir edene hiç rastlamadım. Görüşler iyi bir insan olduğu ama kesinlikle iyi bir siyaset adamı olmadığı yönünde. 

*Savaştan sonra halk İslami değerlere daha fazla tutunmuş mu?

-Halk bu soruya evet diyor. Savaş öncesi durumun çok kötü olduğunu, Müslüman ile gayrimüslim arasında neredeyse bir fark olmadığını, dinler arası evliliklerin normalleştiğini, bırakın ibadetleri, kelime-i şehadet getirmeyi dahi bilmeyen Müslümanların olduğunu dile getiriyorlar. Ancak savaşın akabindeki ilk yıllar hassasiyetlerin bir nebze daha canlı tutulduğu, Müslümanların gayrimüslimlere sert bir tavır aldığı ve kendi kimliklerine dönmeye gayret ettikleri ifade ediliyor. Acıdır ki, günümüzde yine bozulmaların başladığını söylemek mümkün. Her ne kadar camilerde, tekkelerde ve çeşitli vakıflarda gayet itinalı çalışmalar yürütülse de, bilhassa genç nesle bilinç kazandırmak konusunda Bosna da diğer İslam ülkelerinin yaşadığı benzer sorunlardan kaçamıyor. Şahsen bu sebeple ülkede İslami çalışmalara bilhassa çocukların ve gençlerin eğitimlerine yoğunlaşarak ağırlık verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

*Tesettürlü olmak herhangi bir sıkıntı oluşturuyor mu?

- Hayır. Herhangi bir garip bakış veya nefret söylemi işitmediğim gibi, diğer tesettürlü arkadaşlar da olumsuz bir olay tecrübe etmediklerini söylüyorlar. (Tabi Sırp Özerk Bölgesi hariç)İstanbul'da birbirini tanıyan insanlar dahi selamlaşmaktan imtina ederken, ülkedeki nüfusları ne yazık ki pek az olan tesettürlü hanımların birbirleriyle karşılaşınca tanımasalar dahi mutlaka selam vermeleri beni ziyadesiyle mutlu ediyor. 




4 Mart 2016 Cuma

KIŞ ÜLKESİ BOSNA

Kış mevsimini oldu bitti sevemedim. Bir de insan doğduğu mevsimi severmiş derler, bende tutmadı üzgünüm! Bildiğiniz bahar gelsin diye gün sayıyorum. 

Bosna'yı ilk ziyaretim mart ayında idi, yani tam bir yıl evvel bu zamanlar... O kadar üşümüştüm ki, bir sonraki gelişimde dolap raflarımın en gerisinde yıllardır öylece bekleyen tüm kazaklarımı, atkılarımı valize doldurup getirmeye karar vermiştim. Dışarıda çok üşüdüğüm gibi, evde de İstanbul'daki evimde ısındığım kadar ısınamamıştım. 

Ancak aralık ayından bu yana hala soğuktan titremediğimi göz önüne alırsak, Bosna'da kışın hiç de koktuğum gibi olmadığını söyleyebilirim. Yüzüme yüzüme esen bir soğukla veya ayazla karşılaşmadım, üstelik hemen her gün de 20 dakikalık yürüyüşümü yaptım. Belki bünyem alıştı belki de bu kış çok yumuşak geçti.

Genelde kışın mecbur kalmadıkça evden çıkmayı istemeyen hatta camdan bile dışarı bakmayan ben, yapacak çok fazla şey olmayınca kayak merkezlerine gitmeye İbrahim'in hatırı için razı oldum. Ocak ve şubat ayları boyunca hemen hemen her haftasonu dostlarımızla birlikte Vlasic, Bjelasnica, İgman ve Trebevic gibi merkezlere gittik, bembeyaz karların üzerinde yürüdük, çocuklarımızın yorulma nedir bilmeden saatlerce kaymasını ve kartopu oynamasını izledik. Zevk aldım mı? Hayırrr! Ama kapalı mekanları gezmekten, şehrin sisli ve dumanlı havasını soluyup oturmaktansa bir miktar temiz hava aldığım için yine de mutlu oldum.


Bosna, kar sporlarını sevenler için harika bir ülke. Nitekim çoğu aile de bizim gibi haftasonlarını biraz temiz hava almak biraz da spor yapmak için dağlarda geçiriyor. Kayak dersleri almak ve işi profesyonelce yapmak da mümkün. Lakin, yazmadan geçemeyeceğim bir husus var: Müslüman nüfusun fazla olduğu bir ülkede, tüm bu kayak merkezlerinde otel, restoran, cafe ve akla gelebilecek her tür hizmet varken bir ufacık mescid yapılmamış. Her gittiğimde, biraz da gelenleri ve görevlileri huzursuz etmek maksadıyla cevabını bile bile mescidin "nerede" olduğunu soruyorum. Merkezlere pek de yakın olmayan camilerde namaz kılarak kendimizce sorunu çözsek de, bu konuyu kafaya takıyor ve bulduğum her ortamda dile getiriyorum. 


YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ KÜTÜPHANESİ

Bosna'ya geldiğim ilk aylarda, İstanbul'dan getirdiğim ve arkadaşlardan ödünç aldığım Bosna temalı kitapları okumak için yoğun bir çaba gösterdim. Aynı zamanda, canım bir gece vakti edebiyat çekerse diye valizin bir köşesine itina ile sığdırdığım birkaç edebiyat kitabımı da şevkle okudum. Zaman sonra İngilizce okumaya ve Boşnakça öğrenmeye ağırlık verme isteği beni kendi dilimde bir şeyler okumaktan alıkoydu. Zaten ilgimi çekecek Türkçe kitapları öyle her istediğim zaman kolaylıkla bulamayacağımı da biliyordum. Halihazırda Türkçe olmasa da internet üzerinden bir şeyler okuyor oluşum nedeniyle bundan pek rahatsızlık duymamıştım. Ta ki, Yunus Emre Kültür Merkezi Kütüphanesi'ne adım atana kadar...

Hani uzun süren açlık sonrası yemeğe saldırır ya insan, ben de edebiyat kitaplarına öyle saldırdım. Bir bakmışım ki, bir ay içerisinde on muhteşem kitabı iştahla bitirmiş, notlarımı almış, etrafımdaki insanlara ballandıra ballandıra anlatmışım. (Şimdi biraz daha yavaşladım çok şükür, kısmen açlığımı bastırmış gibiyim.) 

Sevinçle belirtmek isterim ki, Bosna bir Türk için sırf Yunus Emre Kültür Merkezi Kütüphanesi'ni barındırdığı için bile ayrıcalıklı bir yer. Binlerce kıymetli kitap kütüphanenin raflarında okunmayı bekliyor.

Hani genel bir kanı vardır, insanlar çoğunlukla klasik yerli edebiyatımızı lise yıllarında çokça okuduğunu düşünür(Kendimizi kandırmayalım lütfen, bir çırpıda kaç edebiyatçımızın ismini sayabiliyoruz veya kaç kitabın konusunu hatırlayabiliyoruz?) ve bu nedenle ilerleyen yıllarda edebiyat okuma gereksinimi duymaz. Lise ve üniversitede okuduğumu sandığım kitapların aslında yetersiz olduğunu, kütüphanede kendime çıkardığım okuma listesi ile çok iyi anladım. 
Hiç doğal değiliz biliyorum,
bari kitap okuyorken poz verseydik:)

Pek ziyaretçisi olmayan kütüphaneye Türkoloji mezunu ve Türkçe öğretmeni olan sevgili dostum (ve aynı zamanda Boşnakça öğretmenim, Saraybosna'daki kız kardeşim) Amela ile gidiyor, bize ikram edilen çayları içerken biraz Türkçe biraz Boşnakça sohbetler ediyoruz. Kitap ve Türk çayı kokulu bu güzel mekan haftada bir uğrak yerimiz oldu bile. 

Bir de, haberdar olmayanlar için kitap alıntılarımdan oluşan blogum:
http://kitapmirastir.blogspot.ba/