Bugün 10 Mayıs 2015… Kendisiyle tanışmaktan çok mutlu
olduğum için benim açımdan önemli bir gün olduğu kadar Melika hanım için de önemli
bugün. Melike Hanım annesini yıllar önce tam da bugünde kaybetmiş, ancak bugün
onun da doğum günü olmuş, kendisini bulmuş. Türkiye’deki bir arkadaş
vasıtasıyla tanıdığım ve telefonuna ulaştığım Melika hanımla dün gece viberden
yazıştık ve bir sonraki gün için buluşacağımız saati ve yeri kararlaştırdık. 70
yaşında olmasına rağmen websitesini her gün güncelleyen kadının viber
kullanmasına şaşırmamalıydım. Uykum gelene kadar websitesinden şiirlerini,
düzyazı şiirlerini, hayatını, kendisiyle yapılan röportajları okudum.
Ertesi gün bana verdiği saatte Başçarşıdaki katedralin önüne
geldiğimde siyah örtüsü ve siyah elbisesi içinde sanki daha 40lı yaşlarda bir
hanım gibi göründü gözüme. O beni tanımadığından uzaktan elimi kaldırıp
gülümseyerek yürüdüm kendisine. Beni görünce Maşallah diyerek en içten
gülümsemesi ile baktı yüzüme. Sıkıca sarıldık ve hemen nerede oturacağımıza
karar vermeye çalıştık. Evinin çok yakın olduğunu söyleyince, bu değerli
hanımın evini görmeyi çok istedim. Yazdığı kitaplara dokunmak, ilham aldığı
evin havasını solumak benim için önemliydi. Yaşına rağmen bu kadar dinç
görünmesini anlamaya çalıştım. Yapacak çok işi vardı, heyecanı, enerjisi bir
genç kızda yoktu sanki.
Tarihi bir sokakta bulunan evi, en az sokak kadar tarih
kokuyor. Birbirinden güzel çiçekleri, eski ama otantik eşyalar ve duvarlarda
boş yer bırakmayacak kadar çok kitap ile bu ev beni büyülüyor. Evin en aydınlık
kısmındaki laptop ve çalışma masası o güzel şiirlerin ve yazıların harflere
büründüğü köşe. Bu koca evi mutlaka bir yardımcı temizliyordur diye düşünüyorum
hemen itiraz ediyor, her işi kendi başına yaptığını ve bundan memnuniyet
duyduğunu belirtiyor. Sohbetimize geçmeden önce, Melike hanım hakkında Boşnakça
ve İngilizce olarak hazırladığı kendi websitesindeki bilgileri paylaşmak
istiyorum:
Melike hanım 1945 doğumlu. Saraybosna’da lise eğitimi
tamamladıktan sonra Zagrep Üniveristesinde Siyasi İlimleri bitirmiş. Daha sonra
Saraybosna’ya gelerek Çağdaş Felsefe alanında masterını tamamlamış. Nannter
üniversitesinden kazandığı burs ile Paris’te bir yıl Modern Sanat’ın Ontolojisi
teziyle çalışmasını noktalamış. Saraybosna’ya tekrar döndüğünde siyasi
nedenlerle çalışmalarına devam edememiş. Hatta geç kaldığını düşündüğü Arapça
ve Farsça eğitimi de aynı nedenle engellenmiş. Bosna Kültürel ve eğitim
organizasyonundaki işine de aynı siyasi sebepten son verilmiş. Peki bu siyasi
sebep neydi? Melike hanım inancı gereği örtündüğü için elindeki tüm imkanlar
mahrum edilmişti. Kitap çalışmalarına, yazılarına kısaca entelektüel hayatına
da sekte vurulmuştu.
Melika hanım Aliya İzzetbegoviç ile birlikte
1983’teyargılanan 12 isim arasındaydı. O tarihte henüz 12 yaşında olan oğlunun
gözü önünde apar topar evinden çıkarılmış, tam beş yıl hapis yatmıştı. Hapiste
geçen yılların son dönemlerinde yaptığı açlık grevi olmasa demir parmaklıklar
arkasında can verecekken, rejim onu zaten öldüğünü kabul ederek bırakmıştı.
Melike hanım o dönemi anlatırken, oğlunun hala kendisini toparlayamadığını, o
günleri capcanlı hatırladığını hüzünle ekliyor.
Gelelim Melike hanımın Türkiye ile bağlantısına. Melike
hanımı savaş döneminde Türkiye’deki tanınmış isimlerden biri ülkemize getirmiş
hatta onu çok sayıda isimle de tanıştırmış. Kendisiyle tanışan çoğu insan
fikirlerine, şahsiyetine ve yaptıklarına hayranlık duyarken, Şii olduğunu
öğrendikleri an onunla irtibatı kesmişler. Onu Türkiye’ye getiren zat evinden
dahi kovmuş. Bu durumda akıl ve vicdan sahibi bir aile kendisine sahip çıkmış,
tıpkı ailelerinin bir üyesi gibi muamele edip sevmişler. Nitekim ben de
kendisine bu aile vasıtasıyla ulaştım.
Melike hanım, Bosna’da da benzer sorunla mücadele ediyor.
Şii olması hasebiyle, komünist rejime karşı verdiği mücadeleyi görmezden
gelenlerin yanı sıra, Şiilik ile uzaktan yakından alakası olmayan şiir
kitapları da yayınevleri ve kitapçılar tarafından ilgi görmüyor. Zaten bu
nedenle çoğu eserini İngilizceye bizzat çevirerek aynı kitap içinde hem
İngilizce hem Boşnakça yayınlıyor.
İnsanların Şii olduğunu bilmeden önce fikirlerinden
etkilenmesi, kendisiyle konuşmaktan mutlu olmasının Şii olduğunu öğrendikleri
anda değişmesine bir anlam veremediği gibi, sanırım bundan artık yorulmuş. O
yüzden evine girer girmez Humeyni’nin resmini gösterip, Şii olduğunu ve eğer bu
benim için bir problem olacaksa, hemen gidebileceğimi söylüyor. Hüzünleniyorum.
Dinsize yapmadığımız muameleyi din kardeşlerimize layık görebildiğimiz için…
Şia sempatizanı değilim ve hatta hiçbir zaman Şia’ya kendimi yakın hissetmedim.
Dinle alakası olmayan bir Sünni ile arkadaşlık yapıp, alnı beş vakit secdeye
varan bir Şiiden kaçmanın manasını kendime izah edemiyorum.
Tam üç buçuk saat kalıyorum Melike hanımın yanında ilk
görüşmemizde. Sohbetine, hayat hikayesine, fikirlerine doyamıyorum. Geçimini
sağladığı kitaplarından satın almak istediğimi söylediğimde canı sıkılıyor.
Israrla çok pahalı olduğunu söylüyor. Yine de almak istediğimi ve okumayı çok
sevdiğimi söylüyor, ikna etmeye çalışıyorum kendisini. Yayınevleri basmaya yanaşmadığından, az
sayıda bastırabiliyor ve bu nedenle bir kitabın maliyeti hayli yüksek oluyor. Sıradan
bir kitabın yaklaşık üç katı fiyatında olan kitapları için indirim yapmaya
çalışıyor, kabul etmiyorum. Dışarıda bir öğünlük yemek parası olduğunu söylediğimde,
gerçek bir okuyucu bulduğunu düşünerek seviniyor. Elbette imzalatıyorum.
Kalkmama yakın paranın bir kısmını vermeye çalışıyor, utandığını söylüyor ancak
sonuna kadar helal ettiğimi, emeğinin karşılığının çok daha fazlası olduğuna
inandığımı söylüyorum.
Defalarca sarılarak ayrılıyorum. Tekrar geleceğimi
biliyorum…
* Bu yazı www.on5yirmi5.com sitesinde "Unutulmuş Bir Devrimci : Melike Salihbeg" ismiyle yayınlandı. Ancak sonrasında Melika Hanımdan biraz sitem işittim. Kendisi hiçbir zaman bir devrimci olarak anılmak istemediğini, bir Müslümanın "Lailahe illallah" diyerek zaten bir devrim yaptığını, İslam dünyasının devrimciden çok düşünürlere, filozoflara ihtiyacı olduğunu belirtti. Dolayısıyla ben onun için bundan sonra "Unutulmuş Bir Arif" demeliyim.
* Bu yazı www.on5yirmi5.com sitesinde "Unutulmuş Bir Devrimci : Melike Salihbeg" ismiyle yayınlandı. Ancak sonrasında Melika Hanımdan biraz sitem işittim. Kendisi hiçbir zaman bir devrimci olarak anılmak istemediğini, bir Müslümanın "Lailahe illallah" diyerek zaten bir devrim yaptığını, İslam dünyasının devrimciden çok düşünürlere, filozoflara ihtiyacı olduğunu belirtti. Dolayısıyla ben onun için bundan sonra "Unutulmuş Bir Arif" demeliyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder