Mostar şehri içinde bir Müslümana kendini en huzurlu
hissettirecek mekan Blagay tekkesi olmalı. Makedonya Tetovo’daki Harabati
tekkesinden ne kadar etkilendiysem burası da beni öyle etkiledi. Sanırım o
manevi atmosferde günlerce kalsam yine doyamazdım. Mostar köprüsünde geçen
endişe ve ürperti dolu bir saatin ardından, inanılmaz bir güven ve huzur
hissine nasıl doyulur ki? Tekke dağın hemen yamacına oturmuş sanki dağın tüm
heybetine sırtını yaslamış gibi. Dağ
içimdeki güven duygusunun, dağın altından usulca çıkan ve sükunetle akan nehir
de hissettiğim huzurun sebebi sanki. Öğle ve ikindi namazlarını bu tekkede kılmak
nasip oluyor. Her bir odasına birkaç kez giriyorum. Balkonunda nehre ve
manzaraya bakıyorum. Tarih kokan bir yapıdan müthiş manzarayı seyretmenin
tadına doyamıyorum. Ayrılmak istemiyorum, oturmak dostlarla sohbet etmek, kalbi
iman dolu bir dervişin saatler sürecek sohbetlerini dinlemek istiyorum. Belki
bir gün nasip olur. Boşnakçayı öğrenmeliyim!
Nehrin kenarına kurulu restoranlar yazın kavurucu günlerinde ayaklarınızda nehrin serinliğini hissedebilmeniz için masa ve sandalyeleri suyun içine doğru yerleştirmişler. Keşke hemen yaz gelse diye hevesleniyorum. İbrahim’in yanına sevimli bir Boşnak kız çocuğu geliyor. Konuşturamıyorum kendisini ama çocuklara özgü masumiyeti ile bizimle oyun oynamak istediğini anlıyorum, ilgileniyorum elimden geldiğince. Ayrılma vakti gelince Allah imanet deyip yola koyuluyoruz. Araba yolculuklarını hiç sevmeme rağmen, şehrin müthiş manzarasını, küçük ve sevimli evlerini, köylerini, bahçelerini seyrederken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum. Radyodan gelen güzel bir Boşnak ezgisi, sözlerini anlamasak da yolculuğumuzun hüzünlü sesi olarak eşlik ediyor bize.
Fotoğraf konusunda biraz beceriksizim, Vikipediden ödünç aldığım fotoğrafta tekkeyi görebilirsiniz. |
Nehrin kenarına kurulu restoranlar yazın kavurucu günlerinde ayaklarınızda nehrin serinliğini hissedebilmeniz için masa ve sandalyeleri suyun içine doğru yerleştirmişler. Keşke hemen yaz gelse diye hevesleniyorum. İbrahim’in yanına sevimli bir Boşnak kız çocuğu geliyor. Konuşturamıyorum kendisini ama çocuklara özgü masumiyeti ile bizimle oyun oynamak istediğini anlıyorum, ilgileniyorum elimden geldiğince. Ayrılma vakti gelince Allah imanet deyip yola koyuluyoruz. Araba yolculuklarını hiç sevmeme rağmen, şehrin müthiş manzarasını, küçük ve sevimli evlerini, köylerini, bahçelerini seyrederken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum. Radyodan gelen güzel bir Boşnak ezgisi, sözlerini anlamasak da yolculuğumuzun hüzünlü sesi olarak eşlik ediyor bize.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder