Öne Çıkan Yayın

BOSNA'DA YAŞAM (AVANTAJLAR / DEZAVANTAJLAR)

İnsanın yabancı ülkede yaşamasının hem avantajları hem de zorlukları var. Öncelikle farklı bir kültürü, farklı bir milleti tanımak cidden...

4 Mart 2016 Cuma

KIŞ ÜLKESİ BOSNA

Kış mevsimini oldu bitti sevemedim. Bir de insan doğduğu mevsimi severmiş derler, bende tutmadı üzgünüm! Bildiğiniz bahar gelsin diye gün sayıyorum. 

Bosna'yı ilk ziyaretim mart ayında idi, yani tam bir yıl evvel bu zamanlar... O kadar üşümüştüm ki, bir sonraki gelişimde dolap raflarımın en gerisinde yıllardır öylece bekleyen tüm kazaklarımı, atkılarımı valize doldurup getirmeye karar vermiştim. Dışarıda çok üşüdüğüm gibi, evde de İstanbul'daki evimde ısındığım kadar ısınamamıştım. 

Ancak aralık ayından bu yana hala soğuktan titremediğimi göz önüne alırsak, Bosna'da kışın hiç de koktuğum gibi olmadığını söyleyebilirim. Yüzüme yüzüme esen bir soğukla veya ayazla karşılaşmadım, üstelik hemen her gün de 20 dakikalık yürüyüşümü yaptım. Belki bünyem alıştı belki de bu kış çok yumuşak geçti.

Genelde kışın mecbur kalmadıkça evden çıkmayı istemeyen hatta camdan bile dışarı bakmayan ben, yapacak çok fazla şey olmayınca kayak merkezlerine gitmeye İbrahim'in hatırı için razı oldum. Ocak ve şubat ayları boyunca hemen hemen her haftasonu dostlarımızla birlikte Vlasic, Bjelasnica, İgman ve Trebevic gibi merkezlere gittik, bembeyaz karların üzerinde yürüdük, çocuklarımızın yorulma nedir bilmeden saatlerce kaymasını ve kartopu oynamasını izledik. Zevk aldım mı? Hayırrr! Ama kapalı mekanları gezmekten, şehrin sisli ve dumanlı havasını soluyup oturmaktansa bir miktar temiz hava aldığım için yine de mutlu oldum.


Bosna, kar sporlarını sevenler için harika bir ülke. Nitekim çoğu aile de bizim gibi haftasonlarını biraz temiz hava almak biraz da spor yapmak için dağlarda geçiriyor. Kayak dersleri almak ve işi profesyonelce yapmak da mümkün. Lakin, yazmadan geçemeyeceğim bir husus var: Müslüman nüfusun fazla olduğu bir ülkede, tüm bu kayak merkezlerinde otel, restoran, cafe ve akla gelebilecek her tür hizmet varken bir ufacık mescid yapılmamış. Her gittiğimde, biraz da gelenleri ve görevlileri huzursuz etmek maksadıyla cevabını bile bile mescidin "nerede" olduğunu soruyorum. Merkezlere pek de yakın olmayan camilerde namaz kılarak kendimizce sorunu çözsek de, bu konuyu kafaya takıyor ve bulduğum her ortamda dile getiriyorum. 


YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ KÜTÜPHANESİ

Bosna'ya geldiğim ilk aylarda, İstanbul'dan getirdiğim ve arkadaşlardan ödünç aldığım Bosna temalı kitapları okumak için yoğun bir çaba gösterdim. Aynı zamanda, canım bir gece vakti edebiyat çekerse diye valizin bir köşesine itina ile sığdırdığım birkaç edebiyat kitabımı da şevkle okudum. Zaman sonra İngilizce okumaya ve Boşnakça öğrenmeye ağırlık verme isteği beni kendi dilimde bir şeyler okumaktan alıkoydu. Zaten ilgimi çekecek Türkçe kitapları öyle her istediğim zaman kolaylıkla bulamayacağımı da biliyordum. Halihazırda Türkçe olmasa da internet üzerinden bir şeyler okuyor oluşum nedeniyle bundan pek rahatsızlık duymamıştım. Ta ki, Yunus Emre Kültür Merkezi Kütüphanesi'ne adım atana kadar...

Hani uzun süren açlık sonrası yemeğe saldırır ya insan, ben de edebiyat kitaplarına öyle saldırdım. Bir bakmışım ki, bir ay içerisinde on muhteşem kitabı iştahla bitirmiş, notlarımı almış, etrafımdaki insanlara ballandıra ballandıra anlatmışım. (Şimdi biraz daha yavaşladım çok şükür, kısmen açlığımı bastırmış gibiyim.) 

Sevinçle belirtmek isterim ki, Bosna bir Türk için sırf Yunus Emre Kültür Merkezi Kütüphanesi'ni barındırdığı için bile ayrıcalıklı bir yer. Binlerce kıymetli kitap kütüphanenin raflarında okunmayı bekliyor.

Hani genel bir kanı vardır, insanlar çoğunlukla klasik yerli edebiyatımızı lise yıllarında çokça okuduğunu düşünür(Kendimizi kandırmayalım lütfen, bir çırpıda kaç edebiyatçımızın ismini sayabiliyoruz veya kaç kitabın konusunu hatırlayabiliyoruz?) ve bu nedenle ilerleyen yıllarda edebiyat okuma gereksinimi duymaz. Lise ve üniversitede okuduğumu sandığım kitapların aslında yetersiz olduğunu, kütüphanede kendime çıkardığım okuma listesi ile çok iyi anladım. 
Hiç doğal değiliz biliyorum,
bari kitap okuyorken poz verseydik:)

Pek ziyaretçisi olmayan kütüphaneye Türkoloji mezunu ve Türkçe öğretmeni olan sevgili dostum (ve aynı zamanda Boşnakça öğretmenim, Saraybosna'daki kız kardeşim) Amela ile gidiyor, bize ikram edilen çayları içerken biraz Türkçe biraz Boşnakça sohbetler ediyoruz. Kitap ve Türk çayı kokulu bu güzel mekan haftada bir uğrak yerimiz oldu bile. 

Bir de, haberdar olmayanlar için kitap alıntılarımdan oluşan blogum:
http://kitapmirastir.blogspot.ba/