Öne Çıkan Yayın

BOSNA'DA YAŞAM (AVANTAJLAR / DEZAVANTAJLAR)

İnsanın yabancı ülkede yaşamasının hem avantajları hem de zorlukları var. Öncelikle farklı bir kültürü, farklı bir milleti tanımak cidden...

23 Haziran 2015 Salı

KISA SIRBİSTAN VE ÜSKÜP TURU

Eşimin görevi nedeniyle ailece yurt dışına seyahat etmemiz çeşitli prosedürlere tabii. Ancak Mayıs ayının sonunda iki günlük bir görev nedeniyle Sırbistan üzerinden Üsküp’e yol alıyoruz. Boşnak dostumuz (ve aynı zamanda Boşnakça öğretmenim) Naida da bize eşlik ediyor. Uzun yol için bir gece öncesinden midemi bulandırmaya ve kendimi korkutmaya başlıyorum. Hatta kaza kabusları görüp, rüyamda birkaç kez ölüyorum. Allah’a şükür sağ salim döndük ki, yazabiliyorum. Bosna’dan Makedonya’ya uçak seferi yok, mecburen otobüsle veya özel araçla gideceksiniz. Otobüs yolculuğu 14-16 saati buluyor, biz ise özel araçla yaklaşık 9 saatte varıyoruz. Ne yazık ki yollarda otoban çok az. Alabildiğine virajlı yollarla durmadan tepelere tırmanıyor, iniyor, tenha ormanlardan geçiyorsunuz. Hani başınıza bir şey gelse kimselerin duymayacağı cinsten sakin ve bir o kadar cennet yollardan. Bazı yerlerde durmak ve o sonsuz yeşilliği doya doya seyretmek istiyorum ama yolun uzunluğu ve sürenin kısıtlı oluşu buna izin vermiyor. 

Bosna Hersek sınırları içindeki Rebuplika Srpska bölgesinden geçerken bir miktar ürperdiğimi söyleyebilirim. Bosna içinde birlik olmayı hiçbir şekilde kabul etmeyen Sırpların yaşadığı bu özerk cumhuriyette Boşnaklar ve Müslümanlara karşı bir hayli olumsuz bir bakış açısı olduğu söyleniyor. Biz sadece araç içinde geçiş yaptığımız için gidiş ve dönüş yolunda herhangi bir kötü hatıra yaşamıyoruz ancak Bosna halkının bu konuda çok sayıda tecrübesi var. Bilhassa Müslüman olduğunuz dış görüntünüzden de belli ise, sözlü saldırılara muhakkak maruz kalındığını dile getiriyorlar. Ancak Sırbistan’da ise bu muamelenin tam tersi ile karşılanıyorsunuz. Yine tanıştığım çoğu insandan dinlediğim kadarıyla Türk olduğunuzu öğrenen Sırplar bir hayli dost canlısı davranıyorlarmış. Nitekim biz de yol tarifi sorarken veya pasaport kontrollerinde gayet güler yüzle karşılanıyoruz. Bu durum elbette politik. Bosna sınırları içindeki Sırpların çoğunluğu, Bosna’nın bağımsız bir ülke olmak yerine Sırbistan yönetimine tabii olmasını ve azınlık olarak muamele görmesini istiyor. 

Sırbistan’da yaşayan Sırplar ise daha az politik, Avrupa Birliğine girebilme ve standartlarını yükseltme peşindeler. Ayrıca Türkiye ile yapılan ticaret ve Türk turist sayısı ciddi oranda arttığı için Türk insanına karşı da uzun zamandır sempati besliyorlar. Sırbistan boyunca yolda rastladığımız kamyonların yarıdan fazlası Türkiye plakalı idi. Bosna’da olduğu gibi Sırbistan’da da çok sayıda Türk menşeli ürün bulunuyor.
Sırbistan Bosna’ya kıyasla daha bakımlı evlere sahip. Ancak doğa hiç değişmiyor, sınırsız tonlarıyla yeşil ülkenin her yerini bir halı gibi sarıp sarmalamış. Evlerin ve bahçelerin güzelliği insanda buralarda yaşayıp buralarda ölme isteğini uyandırıyor. Ülkenin tarihine ait hiçbir yeri yakından göremiyoruz, çoğu yerin uzağından geçerken baktığımızla yetiniyoruz bu yolculuğumuzda. Yani Belgrad’dan geçerken Sava nehrinin üzerine kurulu meşhur köprünün fotoğrafını gözlerimle hızlıca çekebiliyorum ancak.

Naida ile birlikte Üsküp'teyiz.
Üsküp’e yaklaştığımızda bitki örtüsünde çok hafif bir değişiklik oluyor. Ağaçlar biraz daha kısalıyor hava sıcaklığı artıyor. Sırbistan boyunca hiç görmediğimiz camileri Üsküp’e yaklaşırken görmeye başlıyoruz. Sınırı geçtikten bir bir buçuk saat sonra Üsküp’e varılıyor. Şehrin üç yıl önceki ziyaretime kıyasla değişip değişmediğini merak ediyorum. Hemen köprünün yanındaki otelimize varıyor aracımızı park ediyoruz. Her yer inşaat halinde. Yeni binalar ve tadilatı yapılan meydanlar şehre bir şantiye havası vermiş. Ne yazık ki üç yıl öncesinden daha soğuk ve daha bakımsız görüyorum şehri. O zaman da yapımı devam eden binalar vardı, o binaların hala tamamlanmadığını görmek burada işlerin çok yavaş ilerlediğini gösteriyor. Şehri Makedonların yaşadığı yeni şehir ve Müslüman Türk ve Arnavutların yaşadığı eski şehir olmak üzere ikiye bölen Vardar nehrinin suyu azalmış. Nehrin üzerindeki Taşköprü’de durup şehri seyretmek tüm inşaat kirliliğine rağmen yine de güzel. Tarihi dokunun korunmadığı şehirde Makedon yönetimi hiç durmaksızın birbirinden zevksiz ve donuk heykeller dikip duruyor. Gerekli gereksiz her yerde haç sembollü devasa heykeller sayesinde şehre güya modern ve Hıristiyan bir doku kazandırma çabası var.



Eski şehir bu noktada çok daha sıcak çok daha bakir ve ne yazık ki daha bakımsız. Küçük bir çarşısı var Üsküp’ün, az sayıda dükkan, cafe ve restoran barındıran çarşıyı yarım saat içinde rahat rahat dolaşıp bitirebilirsiniz. Köftesi, böreği, şopskası (Bir tür peynirle yapılan salata), simit poğaçası(ekmek arası börek) meşhur. Bol sıfırlı para birimi denar alışverişlerde kafamızı karıştırıyor. Fiyatlar Bosna ile benzerlik gösteriyor. Hediyelik eşyalar aşağı yukarı aynı. Deriden yapılmış her boy çarık dışında ilgimi çeken farklı bir eşya göremiyorum. Magnetler, cüzdanlar, ahşap kutular, saatler, cam süs eşyaları, el örmesi çantalar vs Bosna’da ve Türkiye’de daha geniş çeşit seçeneği ile sunuluyor. Üsküp’te kendimi İstanbul’a daha yakın hissediyorum. Bu şehirde insanlar kesinlikle çok sıcak ve çok misafirperver. Türkiye’den gelenlerle son derece yakından ilgileniyor ve Türkçe konuşmaya çalışıyorlar. Türkçe bilmek ve öğrenmek burada bir kimlik oluşturmak demek. Müslüman olan Arnavutlar –şayet çok milliyetçi değilse-bir şekilde Türkçeyi de öğrenmeye gayret ediyor. Girdiğimiz her ortamda mutlaka Türkçe konuşan insanlara rastlıyoruz. 

Şehirde Türk iş adamları tarafından açılan Balkan Üniversitesinin mezuniyet törenine katılıyoruz, nitekim bu kadar yolu da bu tören için gelmiştik. Törenin düzenlendiği tarihi binada daha önce tanıştığım çok sayıda insanı görüyorum, kimiyle Üsküp’te, kimiyle İstanbul’da tanışmıştık. Bu karşılaşmalar evime gelmiş hissi uyandırıyor. İşin ilginci yeni tanıştığınız insanlar da inanılmaz dost canlısı olunca Boşnakların derin mesafelerinden sonra kendimi bir hayli iyi hissediyorum.  Kısacık tanışmaların ardından bizi evlerine davet edecek kadar nazik insanların varlığı beni duygulandırıyor. İbrahim de Türkçe konuşan çocuklarla kısa süreli de olsa oynayabildiği için mutlu oluyor. 

Tören sonrası Naida ve ben eşimden ayrılıyor, Naida’nın arkadaşlarını ziyarete gidiyoruz. Bize küçücük evlerini geniş yürekleriyle açan Zenur ve ailesini bir akraba kadar yakın hissediyoruz. Annesinin hazırladığı sofraya oturuyor, Tetova fasulyesinden yapılan lezzetli kuru fasulyeyi, kızarmış etli biberleri, şopska salatasını ve yaprak sarmalarını afiyetle yiyoruz. Ardından reçel ve lokumla ikram edilen Türk kahvelerimizi içiyoruz. Buradaki kahve bizim usulümüze daha yakın, Boşnaklar sıcak su ile kişi başı üç dört fincanlık kahveler hazırlarken Üsküplüler tek kişilik kahveleri soğuk suyla hazırlayıp ağır ağır kaynatıyor. Arka arkaya ikramlarda bulunan teyzemiz harika bir Üsküp Türkçesi ile konuşuyor. İlginç ama Naida da bu Türkçeyi anlıyor. Zenur da anne ve babası sayesinde Türkçe anlayabiliyor ama konuşurken İngilizceye başvuruyor. Makedonca ile Boşnakça birbirine benzerlik gösterse de her iki millet İngilizce anlaşmayı tercih ediyor. Bana kalırsa biraz kolaya kaçıyorlar. Şöyle diyebilirim ki, bir Boşnak Makedonya’da birkaç ay kalarak bu dili gayet iyi öğrenebilir.

Ziyaret ettiğimiz Arnavut ailenin bahçesi ve
bizi bekleyen muhteşem sofra. 
Arnavutların ev ve bahçe dizaynları Bosna’dan çok farklı. Evler yüksek duvarlarla çevriliyor, küçük bir kapıdan giriyor ve içeride çok güzel bir bahçe ve bahçenin tam ortasında küçük evler görüyorsunuz. Arnavut ve Türkler akraba ilişkilerine çok önem veriyor. Akrabalar birbirlerine çok yakın oturuyorlar. Bahçelerde komşu ev sayısı kadar da kapıcık sayısı var. Bu şekilde akrabalar, komşular dışarı çıkmadan bu kapıcıklar sayesinde birbirini ziyaret edebiliyor. Zenur’ların oturduğu ev bir mutfak, banyo ve sadece iki odadan oluşuyor. Tam altı dil bilen babası uzun süredir iyi bir iş bulamadığı ve serbest çalışmak zorunda kaldığı için evlerini genişletemiyorlar. Buna rağmen bizi evlerinde ağırlamak için yoğun ısrarda bulunuyorlar. Biz de Naida’yı kendilerine bırakıp, eşimle otele geçiyoruz.

İşsizlik ülkenin başta gelen problemlerinden. Dil bilmeyen insan olmadığı gibi, halk çoğunlukla eğitimli. Yine politik sebeplerden ötürü resmi kurumlarda çalışanlar Makedonlar. Arnavutlar da Türkler de esnaflığı tercih etmek durumunda kalıyorlar. Geniş aileler şeklinde yaşayarak ekonomik sorunlarını hafifletmeye çalışıyorlar. Gelin kaynana, bazen de iki üç elti aynı evde yaşamak durumunda kalıyor ancak bu durumdan şikayetçi değiller. Bu bir kültür ve bu kültürün olumlu yönlerinden daha fazla yararlanıyorlar. Geleneklerine bağlı insanlar Üsküplüler. 

Üç yıl önce tesadüfen katıldığım bir düğünde bu gelenekçiliği tüm güzelliğiyle görmüştüm. Düğün ve kına gecesi burada kadınlar için en önemli hadiselerden biri. Özellikle gelinin yakını bir hanım için koca bir valizi ayakkabı, kıyafet ve benzeri aksesuarla doldurmak demek. Düğün ve kına gecesi esnasında gelin de, yakınları da defalarca kıyafet değiştiriyor. Kına gecesine katıldığım ilk dakikalarda içeri giren gelinden beş dakika sonra bir başka gelin daha geldiğinde çifte düğün olduğunu düşünmüştüm. Üçüncü gelini de görünce hayretli bakışlarımı anlayan düğün sahipleri bana geleneklerini açıklamasaydı kadar ne düşünecektim bilmiyorum.  Yeni evlenmiş gelinler (on yıllık evli gelin de yeni gelin sayılıyor) gittikleri düğünlerde gelinliklerini giyiyorlar, hatta bazen yanlarında çocukları bile oluyor. Böylece gelinlik ömürde sadece bir kez giyinen bir elbise olarak kalmıyor, bazen daraltılıyor, genişletiliyor çeşitli tadilatlar geçiriyor ve yeniden giyiliyor. Bolca ikramın yapıldığı, Türkçe oyun havalarının çalındığı ve halayların çekildiği düğün ve kına gecelerini kadın erkek ayrı düzenlemeleri de hoşuma gidiyor.


Sürenin kısıtlı olmasından ötürü daha önceki ziyaretimde gördüğüm Struga, Ohri ve Tetova’yı bu defa ziyaret edemiyoruz. Üsküp merkezi ile sınırlı kalan ziyaretimiz ertesi gün öğle saatlerinde son buluyor. Bismillah diyerek bizi bekleyen on saatlik yola çıkıyoruz. Daha geniş bir zamanda ülkenin dört bir yanını doya doya gezmek duasıyla ayrılıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder