Öne Çıkan Yayın

BOSNA'DA YAŞAM (AVANTAJLAR / DEZAVANTAJLAR)

İnsanın yabancı ülkede yaşamasının hem avantajları hem de zorlukları var. Öncelikle farklı bir kültürü, farklı bir milleti tanımak cidden...

26 Haziran 2015 Cuma

BOSNA'DA YAŞAM (AVANTAJLAR / DEZAVANTAJLAR)


İnsanın yabancı ülkede yaşamasının hem avantajları hem de zorlukları var.Öncelikle farklı bir kültürü, farklı bir milleti tanımak cidden heyecan verici ve eğitici bir deneyim, herkese nasip olmaz. Aileden, akrabalardan ve sevdiklerinden uzak kalmak ise en büyük sorun, hele de beş yaşındaki İbrahim için. Sadece İbrahim için değil, çocuklarımızı birbirimize emanet edebildiğimiz, birlikte parka götürdüğümüz, teklifsizce kapılarımızı çalıp nice hoş sohbet eşliğinde çaylar, kahveler içtiğimiz dostlarımızdan uzak olmak biz yetişkinler için de zor. Bayramı aile büyüklerimizin elini öpemeden geçirmek içimizi burkuyor. Ancak şükürler olsun Bosna bir Türkiyeli için diğer ülkelere kıyasla daha az yurt dışı.Hem ülkedeki Osmanlı etkisi, hem de Boşnak halkının Türklere olan ilgisi ve sevgisi yurt dışı hissini azaltıyor. Ayrıca ülkedeki Türkiyeli nüfus da azımsanmayacak oranda. Son yıllarda ticaretle uğraşanların, öğrencilerin, yatırımcıların ve devlet görevlilerinin sıklıkla gelip gittiği kardeş bir ülke burası. 

Peki, Bosna'da yaşamanın avantajları neler? Bosna'nın nelerini seviyorum?

·         Bosna halkının Türkiye’ye  ve Türklere yönelik sempatisi çok büyük bir avantaj. Bir ülkede istenmeyen, hor görülen, sürekli önüne engeller çıkartılan bir milletin üyesi olmak ne kadar acıysa, ilgiyle karşılanan, saygı ve sevgi gören kardeş bir milletin mensubu olmak da o kadar onur verici. (Republika Srpska tarafına geçmediğiniz sürece tabi.)

.     Kaç ülkede birkaç medeniyetin etkisini aynı anda görebilirsiniz ki? Bosna, Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya Macaristan medeniyetlerinin ve Yugoslavya yani Komünist dönem kültürünün ve mimarisinin harmanlandığı eşsiz bir ülke.  Her ne kadar kan ve gözyaşı dolu bir geçmişleri olsa da üç ana etnik grubun (Boşnak, Sırp ve Hırvat) birlikte yaşamak için çaba gösterdiği bir yer, "Avrupa'nın Kudüs'ü". 

·         Yeme içme kültürümüzde çok ciddi farklılıklar yok, gerek dışarıdaki menüler (cevapi, burek,diğer et yemekleri), gerek marketteki ürünler damak zevkimize oldukça yakın.  Aradığım birçok ürünü zengin çeşit seçeneği ile bulabiliyorum. (Bulgur, mercimek, nohut gibi ürünler Türkiye’ye kıyasla iki katı pahalı ve sadece belli yerlerde satılıyor ama en azından varlar.)

·         Her yer göz alabildiğine yeşil. Üstelik yeşile ulaşmak için ille de bir parka veya nehrin kenarına gitmemize gerek yok, evden dışarı adım atmak yetiyor. Ülkede boş ve yeşil alan bol. Üstelik bakımsız bir yeşil de değil, bilakis düzenli, temiz ve ahenk içinde bir şehir düzeni sağlanmış.Halkın estetik anlayışı her yere ve her şeye yansıyor. Eski bina var ama bakımsız bina, bakımsız bir mekan yok. Halk imkanlar dahilinde düzgün ve insana yakışır bir hayat yaşamak için yoğun çaba sarf ediyor.

·         İnsanlar birbirine karşı saygılı, kasada sıra beklerken, toplu taşıma araçlarına binip inerken, alışverişte, trafikte en ufak bir saygısızlık ve kabalıkla karşılaşmıyorum. (Yalnız tam aksi davranışlarla karşılaşan arkadaşlar da var, bilemedim, her ülkenin iyisi de var kötüsü de diyelim.)

·         Trafik yok. Araçlar kurallara uyuyor. Yaya geçidinden geçen bir yaya için araçlar muhakkak duruyor, ne kadar yavaş geçseniz de bekliyor. Ülkede korna sesi duymuyorum.

·         İstanbul’a kıyasla sokaklar, parklar kısacası çevre daha temiz. Belki nüfus azlığından, belki de çevre bilincinden…

·         Et inanılmaz lezzetli ve bize göre ucuz. Bir kilo kıyma Türkiye’de 30 tl iken burada yarı fiyatına 15 tl. (Hatta ilk geldiğimde Euro düşük olduğundan13 tl idi.) Dışarıda yiyip içmek de yine bize göre ucuz, ülkedeki maaşlara göre pahalı.

·         Süt ürünleri de bir harika. Bu kadar lezzetli kaymak yemiş miydim acaba? İbrahim hiç olmadığı kadar süt ve ayran tüketiyor. Hala denemediğimiz çok sayıda süt ürünü var.

·         Muhteşem balların ülkesidir Bosna! Yemyeşil, eşsiz doğası sayesinde elbette güvenilir kanallara başvurarak doğal ballara çok uygun fiyata ulaşıyoruz. Ihlamur ve akasya balı gibi ilginç bal çeşitlerine de burada rastlıyoruz.

·         Çocuklar için sık aralıklarla parklar yapılmış.(Ne yazık ki belli muhitlerde imiş.) Nüfus az olduğu için salıncak veya kaykay sırası beklemeksizin oğlumu oynatabiliyorum. Üstelik parklar meyve ağaçlarıyla dolu, dolayısıyla ağaçtan meyve yemenin keyfine varabiliyorum. 

.    İçme suyuna para vermiyoruz. Gayet sık aralıklarla görülebilen çeşmelerden gönül rahatlığıyla su içebiliyoruz. Evde de musluktan akan suyu içme suyu olarak kullanıyoruz. Ancak, su borularının eski olması nedeniyle suya güvenmeyip, içme suyunu farklı yollardan temin edenler var.

·         Hafta sonları "kalabalık, park yeri bulamama, trafiğe takılıp kalma" gibi sorunların olmadığı bu ülkede, gün içinde üç dört ayrı yeri ziyaret etme imkanı bulunmaz bir nimet.

·         İnsanların dil öğrenme isteklerini ve yeteneklerini takdir ediyorum. İngilizce bilenler, bilmeyenlerden kesinlikle daha fazla. Savaş esnasında yurt dışında yaşamak zorunda kalan insanlar geri döndüklerinde gittikleri ülkenin dillerini de taşımışlar. Almanca da ülkede yaygın bilinen dillerden. Türkçe sevdalılarına rastlamak ise hiç sıra dışı bir durum değil.

·         Tv programları orijinal dil ile veriliyor. İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Türkçe, Hintçe ve Arapça yapımlar yaygın. Hepsi de alt yazı ile verildiğinden halkın dil öğrenmesine katkı sağlıyor.

.    Ülkede iş yapan iş adamları Bosna halkının yavaş ama dürüst bir şekilde işlerini tamamladığını söylüyor. Çalışmayı çok sevmeyen bir yapıları olsa da, yaptıkları işi muhakkak hakkını vererek yaptıklarını duyuyorum. 

Gelelim ülkenin dezavantajlarına. Bosna'da nelere alışamadım, neleri sevmedim ve nelerden rahatsız oldum?

·         Sigara! Bosna sigara içme konusunda şampiyonluğu kimselere bırakmayacak kadar iddialı. Kapalı mekanlarda dahi fosur fosur sigara içiliyor. Genç, yaşlı, kadın, erkek sigara neredeyse herkesin elinde.

·         Soğuk! Ülke ne zaman ısınacak diye beklerken Temmuz ayı geliyor ve ben hala terleyemedim. Kuru ve dondurucu bir soğuğu var, kaldı ki henüz kışı yaşamadım! (Düzeltiyorum, artık yaşadım. Ancak hiç de korktuğum gibi olmadı, alıştım mı yoksa??)

·         İnsanlar güler yüzlü olsa da, ilişkilerde fazla mesafeli. Avrupai tavırlar ağır basıyor, komşuluk yok denecek kadar az. Ev ziyaretleri tükenmiş. Bu da benim gibi insan canlısı biri için felaket!(Tabii Saraybosna için konuşuyorum)

·         Görüntüde çok sakin ve çok güvenli bir hava veren Saraybosna ne yazık ki hiç güvenli değil. Ramazan ayında evimizin önünden arabamız çalındı ve bulunamadı. Bu durum ne yazık ki, daha çok yabancıların başına geliyor. Kapı önünde ayakkabı bırakmanın tehlikeli olduğuna dair de uyarılar alıyoruz. Kapıları sıkı sıkı kilitliyoruz.

·         Hizmet sektörü yavaş ve sorunlu. Bunu restoranda siparişinizi getirmeye gönülsüz garsonlar, isteksiz satıcılardan tutun eve internet bağlatmak veya bir tamirat işinizi halletmeye kadar çoğu durumda tecrübe ediyorsunuz.

·         Üniversitenin bulunduğu semt (Ilıca) dışında yabancı nüfusa alışkın olmayan halkın yüzüme dik dik bakıp incelemesi zaman zaman rahatsız edici olabiliyor.(Ama sevgiyle ve ilgiyle bakıyorlar, bunu da belirteyim.) Bunu istisnasız her gün yaşıyorum. Hatta “Evet ben yabancıyım!” diye haykırasım, boynuma bir tabela asasım geliyor.

·         Türk insanındaki dil öğretme aşkına kıyasla Bosna halkı kendi dilini öğretme konusunda pek yetenekli değil.(Nitekim internet kaynakları da çok zayıf.) Boşnakçayı iyi bilmediğimi söylediğim halde insanların hızlı hızlı konuşması ve anlamamı beklemesi kimi zaman güldürüyor kimi zaman sinirlendiriyor. E biraz "polahko" lütfen!

·         Çok lezzetli olmalarına karşın meyve sebze pahalı. Bosna parası KM(Bam yani Konvertibl Mark) Euro endeksli olunca, TL karşısında değer kazanıyor ve kimi ürünlerin fiyatı Euro arttıkça gözüme daha bir pahalı görünüyor. (1 Euro 2 KM)

·         Sevimli de olsalar saldırabilme ihtimalleri yüksek olan çok sayıda sokak köpeği var. Onlara hem acıyor, hem de korkuyorum. Kesinlikle bu konuda bir şeyler yapılmalı.

·         İslami değerler yeterince önemsenmiyor. Tüm Müslüman coğrafyada olduğu gibi burada da Müslümanların Kur'an ile ilişkisi zayıf. İslami çalışmalar yeterli değil. 

·       Siyah ve yeşil zeytin bu ülkede akıl almaz lezzetsizlikte. İlginç bir şekilde zeytin kültürü hiç yok. Türk marketlerinde satılan zeytinler de konserve şeklinde olduğundan alışkın olduğumuz lezzeti bulamıyor, bizi ziyarete gelen herkesten birer kilo zeytin istiyoruz. Ha bir de Ezine peyniri artık rüyalarıma giriyor. Ziyaretçilerimize ipucu olmuştur umarım:)

·         Ürünler naylon ambalaj yetmezmiş gibi bir de karton kutulara hapsedilerek raflardaki yerini alıyor.  Bu nedenle muazzam bir kağıt tüketimi var. Her ne kadar konteynırlardan biri “papir” yani kağıt, karton vs için ayrılmış olsa da, durumu kimseler sallamıyor, ancak çingeneler için ekmek kapısı oluyor. 

·         Hastaneler ve sağlık hizmeti çok kötü. Elhamdülillah hiç işimiz düşmedi ancak namı yetti. Kulağımıza gelen yanlış tedavi sonuçları, doktor yetersizliği, hastaya karşı kaba ve saygısız muamele (bilhassa doğum yapan arkadaşların acı tecrübelerinden biliyorum), hastanelerin bakımsızlığı bizi ailece doğal ürünlere, bitki çaylarına yöneltiyor. Üstelik Dünya Sağlık Örgütünün raporlarına göre de Bosna yüksek risk taşıyan bir sağlık hizmetine sahip. (Aynı listede Türkiye 70. Bosna 90. sırada. Ancak hiç olmazsa Türkiye’de özel hastanelerde kendinizi daha güvende hissedebiliyorsunuz, burada özel hastanelerin soygun yeri olduğunu duyuyoruz.)
Aylar sonra gelen edit: Ne yazık ki işimiz düştü ve test ettik. Anlatıldığından çok daha kötü bir sistem olduğunu bizzat tecrübe ettiğimizi üzüntü ile belirtirim:(

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder