Öne Çıkan Yayın

BOSNA'DA YAŞAM (AVANTAJLAR / DEZAVANTAJLAR)

İnsanın yabancı ülkede yaşamasının hem avantajları hem de zorlukları var. Öncelikle farklı bir kültürü, farklı bir milleti tanımak cidden...

23 Haziran 2015 Salı

KOMŞULUK VE İNSAN İLİŞKİLERİ


Bayrampaşa’da tam dört yılım geçti. Nüfusunun yarıya yakını Balkan göçmeni olan ilçenin Kartaltepe bölgesinde ise Boşnak göçmenlerin sayısı bir hayli fazla. Zaten renkli gözleri, açık tenleri ve uzun boyları ile hemen fark ediliyorlar. Sokaklarda yürürken Boşnakça konuşan amcalara, teyzelere rastlama ihtimali çok yüksek. Adım başı açılan Boşnak börekçilerinden yükselen nefis kokular ve küçücük de olsa evinin önüne bir bahçe ekmeye çalışan Boşnak ev sahipleri semtin özelliklerinden. Hatta evime çok yakın bir de Mostar köprüsü vardı. Yani bir nevi Bosna’nın maketinde yaşar gibiydim. Boşnakların belli başlı geleneklerine ve insan ilişkilerine de yabancı değildim. Birbirlerini tutan, dışarı kız alıp vermeyen, dillerini korumaya çalışan ve geleneklerine sımsıkı yapışmış bir millet olduklarını kendileri de ifade ederdi. Evlerinin eşyasına, süsüne, temizliğine düşkün becerikli ve güzel kadınları, çalışkan ve genelde sigarasız yapamayan erkekleri olan Boşnakların tamamını genelleyemem ama tanıdıklarım farklı milletlerden komşu ve dost edinmeye biraz mesafeli idi. Hatta  “Boşnaklar kolay kolay kimseyi içlerine almazlar” sözünü sıklıkla duyardım. 

Oturduğum sitede tam sekiz yıldır Türkiye’de yaşadığı halde tek tük Türkçe konuşan  Saraybosnalı  Boşnak gelin Adriana, dil öğrenememesinin sebebini sürekli Boşnaklarla görüşmesine bağlıyor. Aynı örnek yine uzun yıllardır sitemizde oturan Selma için de geçerli. O da kimseyle görüşmediğinden Türkçe’yi anlamıyor.

Tüm bu bilgiler ışığında Boşnak milletinden “Aman da Sare ülkemize gelmiş, nasıl karşılasak, ne yapsak da iletişim kursak?” deyip kapımı çalmayacaklarını, tanışsalar dahi gelip gitmeyeceklerini ve beni tanımak için çaba sarf etmeyeceklerini kabullenmiş bulundum. Artık Türkiye’de de komşuluğun ciddi oranda azaldığı, insanların birbirlerini evlerinde ziyaret etmek yerine cafelerde ayak üstü buluştukları, iletişim çağının sunduğu onca imkana rağmen iletişim kurmadıkları şu çağda daha Avrupai bir halk olan Boşnakların beni bağırlarına basmalarını bekleyemezdim, haksızlık olurdu. Tıpkı Türkiye’deki Boşnaklar gibi, beni aralarına almalarını beklemekten başka çarem yok.


Yolda karşılaştığınız insanlara siz gülümsediğinizde cömert bir gülümseme ile karşılık buluyorsunuz, asansörde rast geldiğim komşular da mutlaka selam verip gülümsüyor. Yalnız benim gibi insan canlısı, muhabbet delisi biri için bunlar fakire sadaka verilmesi gibi bir şey. İçimden hadi biraz sorular sorun, bir kahve içmeye davet edeyim sizi diyorum, sonra sakinleşip beklemem gerektiğini hatırlıyorum. Dükkanlarda, mağazalarda mutlaka İbrahim ile ilgileniyor sevmeye çalışıyor ve gülümsüyorlar. Uzaktan iletişimde güler yüzlü olduklarını görüyorum. En çok parklara gittiğimizde torunlarını oynatan anneannelerle selamlaşıyoruz. Tek tük Boşnakçam ile ısrarla iletişim kurmaya çalışıyorum. Cep telefonu büyük nimet, hatırlamadığım kelimelere bakıyor, bir şeyler anlatmaya çabalıyorum. 

Çocukların "Bu tuhaf Boşnakça konuşan abla (yuh artık, epey epey teyzeyim aslında)kim, bu küçük çocuk da nereli?" diyen bakışlarına bayılıyorum. İsimlerini bir de yaşlarını sorup, İbrahimi tanıştırıyor, Boşnakça bilmediğini söylüyorum.  Çocuklar için dünya daha basit, top oynarken, salıncakta sallanırken, yakalamaca oynarken eğlenip farklı diller konuştuklarını unutuyor çocuk dilinde buluşuyorlar. Torunları oynatan ninelere sormak isteyip de soramadığım ne çok soru var ama anlatsalar da hemen anlayamayacağım ki… Allah sağlıklı ömür verirse önümde koca bir yaz olduğunu ve her defasında daha fazla şey anlayacağımı umut ederek kendime gaz veriyorum. Bu gaza ihtiyacım var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder