Bosna'yı ilk ziyaretim mart ayında idi, yani tam bir yıl evvel bu zamanlar... O kadar üşümüştüm ki, bir sonraki gelişimde dolap raflarımın en gerisinde yıllardır öylece bekleyen tüm kazaklarımı, atkılarımı valize doldurup getirmeye karar vermiştim. Dışarıda çok üşüdüğüm gibi, evde de İstanbul'daki evimde ısındığım kadar ısınamamıştım.
Ancak aralık ayından bu yana hala soğuktan titremediğimi göz önüne alırsak, Bosna'da kışın hiç de koktuğum gibi olmadığını söyleyebilirim. Yüzüme yüzüme esen bir soğukla veya ayazla karşılaşmadım, üstelik hemen her gün de 20 dakikalık yürüyüşümü yaptım. Belki bünyem alıştı belki de bu kış çok yumuşak geçti.

Bosna, kar sporlarını sevenler için harika bir ülke. Nitekim çoğu aile de bizim gibi haftasonlarını biraz temiz hava almak biraz da spor yapmak için dağlarda geçiriyor. Kayak dersleri almak ve işi profesyonelce yapmak da mümkün. Lakin, yazmadan geçemeyeceğim bir husus var: Müslüman nüfusun fazla olduğu bir ülkede, tüm bu kayak merkezlerinde otel, restoran, cafe ve akla gelebilecek her tür hizmet varken bir ufacık mescid yapılmamış. Her gittiğimde, biraz da gelenleri ve görevlileri huzursuz etmek maksadıyla cevabını bile bile mescidin "nerede" olduğunu soruyorum. Merkezlere pek de yakın olmayan camilerde namaz kılarak kendimizce sorunu çözsek de, bu konuyu kafaya takıyor ve bulduğum her ortamda dile getiriyorum.